16 Aralık 2014 Salı

YİTİK ARİSTOTELES

İlk kısım yazılar, "dışrak yapıtlar" olarak adlandırılırlar. Dışrak, yani ἐξοτερικά terimini Aritoteles kendisi Lykeion'dan daha geniş bir okuyucu kitlesine yönelik eserleri için kullanıyor. Bu yapıtlar, diğer birçok Eskiçağ metni gibi Milât'ı izleyen ilk asırlarda yitirilmiştir. Gerçi bu yapıtların en azından başlıklarını, Aristoteles'in yapıtlarının adlarını mahfuz listelerden biliyor, ardından gelen yazarların kaleme aldıkları taklit yapıtlardan ve yaptıkları alıntılardan da içerikleri hakkında muğlak da olsa bir fikir edinebiliyoruz.
Bu yapıtlar, yazınsal biçimleri itibariyle, Platon'unkilerle mukayese edilebilir nitelikteler ve aralarından birçoğunun diyalog biçemleri takip edilerek yazılmış olduklarını düşünmemize yol açacak nedenler var. Cicero, Aristoteles'in stilinin "pürüzsüzlüğü"nü övüp yazısının akışını "altın bir ırmak"a benzetirken (Topikler I, 3; Acad., II, 38, 119) hiç kuşkusuz bu yapıtlara göndermede bulunuyordu. Ne var ki bir asırdır belli bir ölçüde yeniden oluşturulmaya çalışılan içeriği felsefe tarihçileri için sorun teşkil etmeye devam ediyor. Bunun en temel nedeni, "Yitik Aristoteles" külliyatının, korunan metinlerden anladığımız Aristotelesçilik'le yakından uzaktan bir ilgisi olmaması; büyük ölçüde Platoncu temaları geliştiriyor, hatta bazen de ustasının çalışmalarıyla aynı doğrultuda kalmak kaydıyla daha öteye giden savlar sunuyor (Bu çizgide, örneğin Evdemos ya da Ruh Üzerinediyalogunda, ruhla beden arasındaki bağları doğa karşıtı bir birliktelik olarak nitelendirip, Tyrrhen korsanlarının tutsaklarına diri diri bir cesede bağlayarak yaptıkları işkenceye benzetiyor). Aristoteles'in yayıma yönelik olmayan eserlerinde eski Platoncu dostlarını eleştirdiğini fark ettiğimizde, acaba iki ayrı hakikat mi güttüğü sorunu depreşmeye başlıyor: bir büyük kitlelere yönelik "dışrak" (eksoterik) hakikat rejimi, bir de Lykeionlu öğrencilere münhansır "içrek" (esoterik) bir rejim. Ancak bugün yaygın kanı olarak bu yapıtların bir yerde Aristoteles'in hâlen Akademeia'ya mensup, yani Platon etkisi altında olduğu döneme ait gençlik yazıları olduğu da düşünülüyor. Hatta bu fragmanlar örneğin Jaeger gibi genetik Aristoteles okumaları yapan yorumcular için Aristoteles'in düşüncesinin evrimleşmesinin ilk noktasını tayin etmeğe kullanılmıştır.
Bu yitik yapıtların başta gelenleri şunlardır: Evdemos ya da Ruh Üstüne (Platon'un Phaidon'unun izinde), Felsefe Üzerine (Metafizik'in kimi temalarının ayırdına varabildiğiimiz bir tür tutum ibrazı yazısı), Protreptik (felsefî hayata teşvik), Gryllos ya da Retorik Üzerine (Isokrates'e karşı), Adalet Üzerine (Politika 'nın bazı temaları burada kendilerini belli ediyorlar), Asalet Üzerine, bir Şölen, vb.

15 Aralık 2014 Pazartesi

DİN FELSEFESİ

Din Felsefesi dinin kendiliğinden varoluşsal hareketi için bir tür rasyonel bir meşrulaştırma sağlar. KutsallıkTanrıkurtuluşibâdetkurbanduavahiyayin ve sembol gibi dinler tarihinin temel konularını analiz eden din felsefesi; dinin, dini tecrübenin ve onun ifadesinin doğasını belirler. Din felsefesi dini konu edinen, dinin insanın var oluşunun kaynağı, insanın doğasının ve kaderinin kaynağı ve değerleri ile ilgili sorunları ele alarak sorgulayan felsefe disiplinidir.
Din felsefesi yapmak, dinin temel iddiaları hakkında rasyonel (akılcı), objektif (nesnel), kapsamlı ve tutarlı bir biçimde düşünmek ve konuşmaktır. Dini ele alan tek disiplin din felsefesi değildir. Teoloji (tanrıbilim, ilâhiyat) de aynen din felsefesi gibi dini ve Tanrı'yı konu alır. Ama bunu yaparken belirli bir dinin kutsal kitabınapeygamberlerine ve dinâlimlerinin görüşlerine sadık kalarak bunları esas alır. Ama din felsefesinde böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Teolojinin en önemli amacı belirli bir dini temellendirmek, açıklamak ve o dinin inananlarının inançlarını güçlendirmeye çalışmaktır. Bundan dolayı her dinin teolojisi olabilir. Yahudi teolojisiHıristiyan teolojisiİslam Teolojisi vb.

Din felsefesinin temel kavramları

Din felsefesinin temel soruları

a) Tanrı'nın varlığı sorusu

Tanrı var mıdır, yok mudur? Onun varlığını ya da yokluğunu gösteren bir takım kanıtlar gösterilebilir mi?

b) Tanrı'nın temel niteliklerinin tanımlanması sorusu

Tanrının evrene aşkın ya da içkin olduğuna ilişkin yaklaşımlar görülür. Tanrı’nın ebedi ve ezeli oluşu, her şeye gücünün yetmesi, yaratılmamış olması, her şeyi bilmesi gibi nitelikleri üzerinde durulur.

c) Evrenin yaratılıp yaratılmadığı sorusu

Evren yaratılmış bir varlık mıdır? Yoksa yaratılmamış (ezeli ve ebedi) bir varlık mıdır?

d) Vahiy imkânı sorusu

Tanrı vahiyle insana bir takım bilgiler verebilir mi?

e) Ruhun ölümsüzlüğü sorusu

Ölüm bir son mudur? Yoksa ölümden sonra bir hayat var mıdır? Sorularına cevap aranır.

Tanrı'nın varlığına ilişkin farklı yaklaşımlar

1) Tanrı'nın varlığını kabul edenler

a) Teizm
Bütün varlıkların yaratıcısı olan bir Tanrı'nın var olduğuna inanmaktır. Bu yaklaşıma göre Tanrıevren ve canlılar ile sürekli ilişki içerisindedir. Teizm'e göre Tanrı vardır ve Tanrı'nın insanları doğru yola sokmak için insanlığa göndermiş olduğu peygamberler ve dinler vardır. Teizm dar anlamda tek bir Tanrı'ya inanmak anlamına gelen monoteizmeeşitlenir. Monoteizm tek bir Tanrı'ya inanmak, Politeizm ise birden fazla Tanrı'ya inanma anlayışıdır. Tanrı'nın varlığını kabul eden diğer inanışlar DeizmPanteizm ve Pan-enteizm'dir. Teizm'i bu inançlardan ayıran nokta, tanrının insanlara din gönderdiğine inanılmasıdır. Bu sebeple Teizm'de Tanrı dışında, peygamberkutsal kitapvahiymelekcin,şeytanibâdetsevapgünâhkıyametahiretcennetcehennem ve kader gibi kavramların hepsi yer alır.
Teist düşünürler Tanrı'nın var oluşunu akıl yoluyla açıklamak ve temellendirmek için bazı kanıtlar geliştirmişlerdir. Bu kanıtların başlıcaları:
Ontolojik Kanıt: Bu kanıtın temelinde Tanrı “kendisinden daha mükemmeli tasarlanamayan” varlıktır, düşüncesi vardır. Bu kanıt Tanrı'nın var oluşunun en yüksek varlık olarak tanrı tanımından zorunlu olarak çıktığını kabul eder.
Kozmolojik Kanıt: Kozmolojik kanıt evrenin varlığından Tanrı'nın varlığına gitmeye çalışan kanıttır. Bu kanıtın temelinde nedensellik ilkesi yatar. Kendisinin nedeni olmayan varlık tanrıdır. Nedenler zincirini başlatan varlıktır.
Düzen ve Amaç Kanıtı: Bu kanıt doğal dünyaya baktığımızda her şeyin kendi işlevini yerine getirecek şekilde en ince ayrıntısına kadar düzenlenmiş ve ayarlanmış olduğunu göreceğimizi belirtir. Buda düzenleyen tanrının varlığının kanıtıdır.
b) Deizm
Deizm iki temel ilkeye dayanır. Tanrı vardır, ama evrene hiçbir müdahalesi olmayan bir varlıktır. İnsan akla ve bilme güvenmelidir. İnsan evreni akıl ve bilimin ilkelerine göre açıklayabilir. Bu sebeple Deizm'de Tanrı dışında teizm'de yer alan dinsel kavramların hiçbiri yer almaz. Aristotales, J. Lock, Newton, J.J. Russo, Voltaire önemli temsilcileridir.
c) Panteizm
Tanrı-Evren ikiliğini reddeder, Tanrı'nın her şeyi içerdiğini dolayısıyla doğanın ve insanın bağımsız varlıklar olmadığını öne süren bir yaklaşımdır. Panteizm'e göre Tanrı ve evren bir bütündür. Spinoza, G. Bruno temsilcileridir.
d) Pan-enteizm
Panteizm'de olduğu gibi evrenin kendisinin Tanrı olduğunu, panteizmden farklı olarak ilk devindirici olan tanrının evren ve tüm varlıkları özünden yarattığı ve evrene aşkın, evrenin bilincinde mutlak ve değişmez bir varlık olarak egemen olduğu inancıdır. Panteizmde her şey Tanrı'dır. Panenteizmde ise, her şey Tanrı'dan sudur etmiştir (oluşmuştur). Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı'ya dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrim/tekamül'den geçmektir.

2) Tanrı'nın varlığını kabul etmeyenler

Ateizm (Tanrıtanımazlık): Tanrı'nın varlığını reddedenlerin görüşleri ateizm kavramı ile açıklanır. Ateistler tanrının varlığını reddederken şu kanıtları kullanırlar:
Kötülük Kanıtı: Tanrı olsaydı kötülük olmazdı. Evrende bir kötülük mevcutsa tanrının varlığından söz edilemez.
Madde Kanıtı: Madde olduğuna göre maddi olmayan bir tanrını varlığından söz edilemez.
Toplum Kanıtı: Hayata düzen veren tanrı değil toplumun kendisidir şeklindeki düşünceyi kabul ederek tanrıyı ret eden anlayıştır.

3) Tanrı'nın varlığının veya yokluğunun bilinemeyeceğini öne sürenler

Agnostisizm (Bilinemezcilik): Bizim tanrıya ilişkin bir bilgiye sahip olamayacağımızı, dolayısıyla var olduğunun da var olmadığının da kanıtlanamayacağını savunan öğretinin adıdır.

13 Aralık 2014 Cumartesi

DEVLET


Devlet : Sokrates'in sağlıklı ve mutlu bir toplum hayatı için düşündüğü devlet modelini anlatır. Günümüzdeki devlet felsefesi üzerinde temel kaynaklardan biri olması açısından önemlidir. Aynı zamanda mutluluk felsefesi üzerine yazılmış bir metindir. Eser Platon tarafından yazılmıştır. Fakat eserde Platon'un hocası olan Socrates'in konuşmaları yer almaktadır.
Platon, "Devlet" adlı eserinde ideal devletin nasıl olacağını belirtmiştir. Bu devlette insanlar üç sınıfa bölünmüştür; Çalışanlar (işçiler,çiftçilerzanaatkarlar), bekçiler (askerler) ve yöneticiler. İşçi sınıfı çalışıp üretimde bulunarak devletin maddi ihtiyaçlarını karşılar. Bekçiler sınıfı toplum içinde güvenliği ve dışarıya karşı devletin varlığını savunur. Yöneticiler sınıfı ise devleti yönetir.
Bu toplumda her sınıfın bir erdemi vardır. İşçi sınıfının erdemi kanaatkâr olmak, bekçi sınıfının erdemi cesaret, yöneticilerin erdemi ise bilgeliktir.Ayrıca bu toplumda Kadın-Erkek eşitliği mevcuttur.
Platon’un açtığı bu ütopik devlet anlayışı yolu, gelecekte hem doğu hem de batı felsefelerinde temsilciler bulmuştur. Doğu felsefesinde böyle ütopik bir devlet anlayışını Fârâbî’de görmekteyiz.  
Kitap Kahramanları;
Sokrates,Cephalus,Thrascymachus,Glaukon,Adeimantus,Polemarchus,Cleitophon,Charmantides,Lysias,Euthydemus,Niceratus

 

8 Aralık 2014 Pazartesi

DİONYSOS ŞENLİKLERİ

Dionysus veya Dionysos (Yunanca: Διώνυσος veya Διόνυσος; hem Roma ve Yunan mitolojisinde Bacchus olarak da bilinir) Bazı mitolojik eserlerde ve ozellikle tragedyalarda BromiosEuhiosDithyrambosİakkhosİobakkhosolarak da adlandırılır. Çal'lı şarap tanrısı. Şarabın sadece sarhoş ediciliğini değil, sosyal ve faydalı etkilerini de temsil eder. Medeniyetin destekçisi ve barış aşığıdır.
On iki Olympos tanrısından biri olan Dionysos, Zeus ile Semele’nin oğludur. Doğuş efsanesi şöyle anlatılır: Zeus Semele’ye aşık olur, ama karısı Hera onu kıskanır. Hera yaşlı bir kadın kılığına girer ve Semele’ye Zeus’un ona güçlerini göstermesini söylemesini söyler. Zeus bütün parlaklığıyla gücünü gösterirken Semele yanar ve karnındaki yedi aylık bebeğini düşürür. Zeus bu sırada mucizevi olarak orada biten sık yapraklı bir sarmaşığın yanmaktan koruduğu Dionysos'u kurtarır ve baldırında saklar. Daha sonra Tanrı Dionysos Zeus’un baldırından doğar. Fakat bu sefer de Ama Hera, Kuretalar'a rüşvet vererek çocuğa eğlenmesi için oyuncaklar verir, ustaca yapılmış bir ayna çocuğu bir çalılığın içine çeker ve Hera'nın emri üzerine Titanlar, Dionysos'u kaçırıp küçük parçalara böler ve bir kazanda pişirirler. Ancak çocuğun büyükannesi Rhea torununa acır ve Athena'nın yardımıyla onu kurtarır ve parçalarını birleştirir. Bundan sonra Dionysos( İki kere doğan) Hera'dan saklamak için çocuk önce kız gibi giydirilir, sonra Semele'nin kızı kardeşi İno ve eşi Athamas'a yollanır. Ama bunu fark eden Hera ise İno'yu delirtir ve İno da oğlunu bir kaynar su kazanına atıp öldürürken kocasını da bir geyik zannedip vurur. Zeus ise Dionysos'u kıskanç Hera'nın elinden zor kurtarır ve onu bir keçiye dönüştürerek Nysa dağındaki nemflerin arasına yollar. Daha sonra genç Dionysos, Nysa Dağı'nda şarabı icat eder. Sonra, nemflerden ve satirlerden oluşan alayı ile dünyayı dolaşmaya başlar. Apollodoros'a göre Şarap Tanrısı Mısır'a gittiğinde delilikten hala kurtulamamıştır. Frigya'ya vardığında Rhea tarafından iyileştirilir. Daha sonra Trakya'ya geçer. Kral Lykorgas, üzüm ve şarap düşmanıdır. Dionysos'un bütün alayını tutuklar. Dionysos'un kendisi ise, deniz dibinde Thetis'in yanına zor sığınır. Ama kutsal öç gecikmez ve Kral Lykorgas delirir. Asma ağacı sanarak oğluna saldırır ve onun bacaklarını yok ettikten sonra kendisine gelir. Şarap Tanrısı Dionysos Adalar'a geçer. Bu yolculukla ilgili şu efsane anlatılır: Dionysos, kayalık bir adanın sahilindeyken korsanlarca yakalanır ve bir köle olarak satılmak üzere Mısır ya da Kıbrıs'a götürülmek istenir. Ama Dionysos'u her bağlayışlarında, üstündeki iplerin kendiliğinden düşmesi dümencinin dikkatini çeker; bu gencin bir Tanrı olabileceğini düşünerek onu salıvermeleri için arkadaşlarını uyarır. Ne var ki dümenciyi kimse dikkate almaz. Bu sırada bütün gemi şarap terler, yelken ve direkleri asma dalları, üzüm salkımları kaplamaya başlar. Tutsak genç ise kaptanın üstüne atlayarak kükreyen bir aslana dönüşür. Bunu gören korsanlar korkudan denize atlarlar ve atlamalarıyla yunus balığına dönüşürler. Bu felaketten sadece dümenci kurtulur. Naksos adasına gittiği zaman ise Theseus’un bırakıp gittiği Ariadne’yi bulur. Apollodoros, Dionysos’un, Minos’un kızı güzel Ariadne’yi Lemnos adasına götürdüğünü, ondan üç veya dört çocuğu olduğunu söyler. Ariadne, sonunda, Zeus’tan ölümsüzlük armağanını elde eder ve Şarap tanrısının sürekli eşi haline gelir.Bekilli yöresinde yaşamıştır. Helen pantheonuna aykırı düşen bir tanrıdır. Bütün efsaneleri bir tek motif üstüne kuruludur: tepki ve direnç.
Dionysos ve nemfler, John Reinhard Weguelin
Sembolü olan asma ağacı gibi ölüp yeniden doğar, haz ve acı arasında iki uçta gider gelir. Bu yüzden psikiyatride manik depresif duygu durumunu temsil eder.
Genel olarak Zeus ile Semele'nin oğlu olarak geçse de, bazı kaynaklarda Zeus ile Persephone'nin oğlu olarak gösterilir.
Dionysos kültünün, hıristiyanlık dinini de doğrudan etkilediği iddia edilmektedir.
Dionysos bağ bozumu tanrısı olarak da bilinir. Onun adına düzenlenen bağ bozumu şenliklerinde tiyatronun temeli atılmıştır. Bu şenliklerde bir koro bulunmaktaydı; daha sonraları koronun önüne bir oyuncu, daha sonra ikinci bir oyuncu geçmiş, böylece tiyatronun temelleri atılmıştır.

4 Aralık 2014 Perşembe

NAZARİYAT DERGİSİ

Nazariyât dergisinin ilk sayısı çıktı

İslâm felsefe ve bilim tarihi araştırmaları dergisi Nazariyat, 6 ayda bir Türkçe ve İngilizce yayınlanacak.

İlk sayısı yayımlanan dergi, Türkiye’de bugüne kadar yapılagelenin tam tersini yapmayı hedefliyor. İslam felsefe ve bilim tarihini sadece Batı dillerindeki kaynaklardan anlamaya çalışan okurun, artık tercümenin tercümesine veya yorumun yorumuna mahkum olmaktan kurtulması amaçlanıyor. Okurlar öncü bilim adamlarının eserlerine Türkçe ulaşabilecek.

2 Aralık 2014 Salı

AHMET CEVİZCİ VEFAT ETTİ




Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Cevizci'nin odasında geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdiği bildirildi.
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevizci, vefat etti. 
UÜ Rektörlüğü'nden yapılan yazılı açıklamaya göre, akşam saatlerinde fakültedeki odasında kalp krizi geçiren Cevizci, müdahaleye rağmen kurtarılamadı. 
AHMET CEVİZCİ
1959 yılında Bursa'da doğan Cevizci, ilk ve orta öğretimini Bursa'da tamamladı.
Cevizci, 1978-1982 yıllarında Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü'nde lisans eğitimini yaptı ve daha sonra Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı'nda, "Sokratik Diyaloglarda Yöntem" (1984)  başlıklı tezi ile yüksek lisans, "Platon'un Bilgi Kuramı" (1992) başlıklı tezi ile de "doktora" derecesini aldı.
Prof. Cevizci, Fransız Hükümet'inden kazandığı burs ile 1989-1991 yılları arasında Sorbonne Üniversitesinde doktora düzeyinde araştırmalarda da bulundu.
İlkçağ felsefesi, etik, metafizik, genel felsefe tarihi alanlarında çalışan Prof. Dr. Cevizci’nin yayınlanmış pek çok kitabı ve makalesi bulunuyor.

1 Aralık 2014 Pazartesi

FELSEFE TARİHİ

Felsefe Tarihifelsefenin mantıkepistemolojiontolojietikestetik gibi alt bölümlerinden birisidir. Genel olarak felsefe derslerinin başlangıcında verilir. Bunun temel nedeni, felsefe tarihinin içeriğiyle ilintilidir. Felsefe tarihi, felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından, çeşitli felsefe ögretilerinin tarihsel yerlerinin ve öğretisel ayrımlarının belirlenmesine, ve bu öğretilerin felsefenin alt bölümleri açısından değerlendirilip ortaya konulmasına kadar çok yönlü ve çok boyutlu bir içeriğe sahiptir. Felsefe tarihi bu anlamda sadece bir mevcut felsefelerin ansiklopedik bir araya getirilmesi meselesi değildir; felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından neyin felsefe-içi neyin felsefe-dışı sayılacağına değin bir dizi kuramsal/felsefi sorunla yüzyüzedir. Bu anlamda, felsefenin bir altbölümü olarak felsefe tarihi, hem felsefi çalışmanın başlangıcı hem de en önemli alanıdır. Genelde felsefe tarihi kitapları, bu bakımdan öğretilerin ve bunların felsefi sorunları çözme denemelerinin art arda etkileşimlerle gelişen tarihini ele alır. Bu tarihin hazırlanmasında hem düşünürlerin metinleri hem de bu metinlerin tarihsel toplumsal koşulları içbağlantıları açısından değerlendirilir, öğretilerin birbirine etkileri ve karşıtlıkları, benzerlikleri ve ayrımları serimlenir. Dolayısıyla, genel anlamda felsefe tarihinin varlıkbilgi ve değerlerle ilgili soruları ve sorunları belirli özgül yöntemlerle değerlendiren ya da inceleyen ve bu incelemeyi sonuçları bakımından da sistemaktikleştirmeye yönelik çalışan bütün düşünce girişimlerini ortaya koymayı hedeflediği söylenebilir.